2 Mayıs 2013 Perşembe

Girne dönüşü 11 numara...

Kıbrıs'da en sevdiğim şey, yolda yalnızca gitmek için giderken, aniden köşebaşından size bir sürpriz çıkartması sanırım. Bugün, Girne'den dönerken her zamanki Lefkoşa yoluna değil, daha çok yazın kullanmayı tercih ettiğimiz dağ yoluna saptık.

"Nereye gidiyoruz Hakan?"
"Gidiyoruz"
"Peki..."

Bulduğumuz yerde duracağımızı düşünmemiz, nefis manzarası ve sıcak masa düzenlemelerini mili saniyelik algılamamızın ardından çok hızlı gelişti. Ben "aaa ne güzel masalaar!" derken, Hakan park etmişti bile...  


Bu yerin yoldan görülebilen bir tabelası yok, ama dağ yoluna sağınca önce Barış Plajı sapağını geçin, sonra Acapulco Otel'i... Çok gitmeyeceksiniz zaten, neredeyse orası. Tabelası yok ama emin olmak isteyenler için kapı numarasını veriyorum: 11.

Salaş bir çay bahçesi havasında düzenlenmiş bir mekan burası. Mükemmel bir manzarası var. Alaghadi koyuna çok yakın ama görüş alanında değil... Bu mevsimde Kıbrıs'ın en renkli çiçeklerinden biri sardunyadır... Ben ilk defa burada neredeyse ağaca dönüşmüş sardunyalar gördüm. Burayı da rengarenk sardunyalarla süslemişler. Küçük bir çocuk parkı bile vardı.


Bu yıl sıcakların erken bastırdığını söylüyorlar. Geçen seneye göre evet, ama daha öncesini bilemem. Yerli halka kulak vermek lazım bu noktada... Akşam 6 civarı olmasına karşın, kendimizi arabadan dışarı nasıl attığımızı bilemedik. Aslında baştan yemek yeriz düşüncesi ile oturmamıştık ama acıktığımızı hissedince siparişleri verdik. Sürekli bir insan sirkülasyonu vardı, bugün de resmi tatil olduğundan çok kalabalıkmış. Menüdeki seçeneklerin çoğu bitmiş. Önce birer tane buz gibi bira söyledik...  



Merak etme sevgili okuyucu, yediğim içtiğim bana kalsın demeyeceğim. Bu blogun amacı, gezmeye niyeti olanlara yer göstermek, hatta yenilip içilecekleri tavsiye etmek.

Yemek seçenekleri, ızgara etler ve balıklardan oluşuyor. Biz karışık ızgara söyledik, önden iştah açıcı olarak peynir, çakızdes zeytini, pancar turşusu, patates salatası ve yeşil salata geldi. Ekmek,içinde bol çörek otu olan nefis bir köy ekmeğiydi. Arkadan ızgaralar gelmeseydi bile doyardık bütün bunlarla...


Benim en çok hoşuma giden, kullandıkları zeytinyağının kokusu ve lezzeti oldu. Porsiyonlar mantıklı, ve fiyatlar da gayet uygun diyebiliriz. 

Nefis manzarası, sanki evimizin balkonunda oturuyormuşuz gibi ayaklarımızın altındaydı... Bir süre sonra boyunlarında çıngıraklarıyla bir keçi sürüsü gelip geçti önümüzden. Deniz çarşaf gibi, sakin ve ıssız uzanıyordu. Bu ıssızlığın ortasında, müzik seçiminden dolayı da işletme sahibine teşekkür ediyorum; İlhan İrem harika bir seçimdi. 
Garsonlar güler yüzlü ve temiz görünümlüydü. Kendimizi müşteri gibi değil, misafir gibi hissettik. Mutfak kapısının açık ve rahatça görünür olması, yemeklerdeki lezzetle birleşerek bir güven duygusu oluşturdu. 

Her güzel yemeğin sonunda olduğu gibi kahveler içildi... Hiç aklımızda olmadan karşımıza çıkıveren bu sevimli yere ikinci kez gelmenin planlarını yaparak oradan ayrıldık. Güneş batmak üzereyken, havanın bunaltısı azalmıştı.