12 Ocak 2014 Pazar

Güzelyurt Doğa ve Arkeoloji Müzesi

Bu hafta sonu da çoğu zamanki  gibi gibi nereye gideceğimiz hakkında bir fikrimiz olmadan yollara düştük. Eğer evden bir karar doğrultusunda çıkmamışsak, genellikle durumu akışa bırakırız. Yine öyle oldu. Bulutlu, sıkıntılı bir gündü. Ama Kıbrıs söz konusu olduğunda bu asla çok soğuk bir hava anlamına gelmez... Lefkoşa'da durmadık ve Gönyeli'den Girne yoluna dönmedik. Güzelyurt yolundaki benzinciden benzin almak için durduğumuzda, gidişin Güzelyurt-Lefke tarafına olduğu belli olmuştu. Yine de bir hedefimiz yoktu. 

Ancak yön belli olduğunda geçen hafta ofis arkadaşımla yaptığımız bir sohbet aklıma geldi, onlar geçen hafta ailece Güzelyurt'daki Arkeoloji ve Doğa Müzesi'ne gitmişler. Üstelik de bir pazar günüymüş ve müze açıkmış. Şaşırtıcı, çünkü bildiğim kadarıyla Kuzey Kıbrıs'da müzeler hafta sonu kapalıdır. Daha önce de kaç kez bu müzenin civarına gelsek hep kapalıydı. O yüzden hiç gezme fırsatımız olamamıştı. Şehir merkezine girer girmez müzenin önüne çıkıyorsunuz zaten, hemen önerimi yaptım. Ziyaret saatleri içinde olduğumuzu görünce, hemen müzenin önündeki otoparka yerleştik. Aşağıdaki fotoğrafta görebildiğiniz gibi Kışın ziyaret saatleri 08:00-15:00 arası. Üstelik müze pazar günleri KKTC vatandaşlarına ücretsiz! Tabii biz TC'liler olarak biletimizi aldık, o da kişi başı 2 TL.   


Çok büyük bir müze değil, girince sağa döndüğünüzde doğa tarihi bölümünü gezebiliyorsunuz. Camlı vitrinlerin içinde Kıbrıs denizlerinde rastlanan ilginç ve bazıları ürkünç balıklarını izleyerek başlıyorsunuz. Ben doğal tarih müzelerini çok severim ve çok heyecanlanırım. Çeşitli türleri bir arada görebilmek güzeldi ancak müzedeki parçaların bakımsızlığı ve yerleşimin eskiliği biraz üzücü doğrusu.


Beni en çok heyecanlandıran bölüm kuşların sergilendiği bölüm oldu. Ancak keşke yalnızca doldurulmuş hayvanları koyup işimiz bitti diye düşünmeselermiş.  Üstelik doldurulmuş hayvanlar oldukça yıpranmış görünüyorlardı. Bu bölümlerde bu hayvanların yaşam alanları fotoğraflar ya da illüstrasyonlarla gösterilebilirmiş, hatta zoolojik bilimsel illüstrasyonlar kullanılabilirmiş. Grafik Tasarımcı gözüyle bakınca hep böyle görüyor işte insan dünyayı. Yönlendirmeler, haritalar ve tanımlama kartları da grafik iletişim açısından yetersizdi. Keşke bu müzeye ciddi bir yatırım yapılsa ve yeniden ele alınıp düzenlense.Eminim insanlar çocuklarıyla gelirler... Aşağıdaki köpekbalığı camın içinde değildi ve çok ürkütücüydü.  


Tilkiler, tavşanlar ve kuşlar vardı ancak doldurma işlemleri daha uygun yapılsaydı bu kadar ölü görünmeyebilirlerdi. Müzede iki başlı bir kuzu ve dört ayaklı bir kuzu gibi iki anomali de sergileniyor.

Bu bölüm bitince üst katta da arkeoloji müzesi bulunuyor. Kıbrıs, çok fazla farklı kültürün  üst üste iç içe geçtiği son derece zengin bir tarihsel arkaplana sahip. Zamanında Persler, Lüzinyanlar, Fransızlar, Osmanlılar, Rumlar, İngilizler farklı kültürel etkilerini bu toplumun bileşenlerine aktarmış. Hal böyleyken arkeoloji de heyecan verici bir konu oluyor. Güzelyurt'da Vuni Sarayı ve Soli Harabeleri'nden oldukça ilginç ve çeşitli buluntular çıkmış. Üst kattaki salonda Soli harabelerinden çıkan buluntular diğer parçalardan ayrı bir odada yerleştirilmiş.Bu nekropol kazısı Kanadalı bilim insanları tarafından 1960'larda başlatılmış ancak tamamlanmamış.

İsveçli ve Kanadalı arkeologlardan sonra Eski Eserler ve Müzeler Dairesi bölgede kurtarma kazıları gerçekleştirmiş. 2005-2006 arasında da 7 mezar açığa çıkarılmış.  Bu odadaki eserler, kazılarda ortaya çıkarılan 7 mezardan biri olan 4. mezardan seçilmiş. Altın yapraklardan oluşan taç, bana Bodrum kalesinde gezdiğimiz prenses Ada'nın tacını hatırlattı. Takılar, törensel gereçler ve değerli eşyalardan örnekler görülebilir.  Diğer odalarda da farklı dönemlere ait çömlekler, heykeller ve kabartmalar  izlenebilir.
Arkeoloji Müzesi, 4. Mezardan çıkanlar

St. Mamas Kilisesi ve İkon Müzesi

Doğa Tarihi ve Arkeoloji Müzesini gezisi bittikten sonra aynı biletle yan taraftaki kiliseyi de gezebiliyorsunuz.  St. Mamas Manastırı olarak da geçiyor. Yapı 18. yüzyıldan kalma olup yandaki girişler ve sütunlar Lüzinyanlar döneminde inşa edilen Gotik kiliseden kalmadır. Bu Gotik Kilise de Bizans Kilisesi kalıntıları üzerine yapılmıştır (Eski Eserler ve Müzeler Dairesi tanıtım broşürü).  Adada Aziz Mamas'a adanmış 14 kilise olduğu rivayet ediliyor.   
St Mamas Kilisesi / Manastırı
Kilisenin girişi
Bu arada Aziz Mamas ile ilgili efsane oldukça ilginç. Efsaneye göre, 12. yüzyılda Mamas adlı bir hıristiyan aziz, devlete vergi ödemeyi reddeder. Bunun üzerine Bizans askerleri kendisini yakalarlar ve cezasını vermek üzere kente getirirlerken bir aslanla karşılaşırlar. Aslan bir kuzuyu parçalamak üzeredir. Mamas, aslanın ağzından kuzuyu kurtarıp kucağına alır; aslanın da sırtına binerek askerlerin şaşkın bakışları arasında şehre kadar bu şekilde gelir. Yetkililer bu durumdan hayli etkilenmiş ve onu ölene kadar vergiden muaf tutmuşlar. İlginç olan, bundan sonra Mamas vergiden kaçanların azizi olarak tanınıyor ve ada çapında Mamas'a adanmış 14 kilise olduğu rivayet ediliyor. Küçücük adada 14 kilise adandığına bakılırsa geçmişte vergi kaçakçılarının azımsanmayacak sayıda olup Aziz Maması yücelttikleri anlaşılıyor!

Aziz Mamas ile ilgili rivayetler bu kadarla bitmiyor; kiliseye girişte solda kendisine ait olduğu öne sürülen bir lahit bulunuyor. Lahit kapağı mermerden, üst kısımları ahşaptandır. Maalesef çektiğim fotoğraf karanlık çıkmış, ekleyemedim ama lahidin üzerinde Aziz Mamas'ın aslana biner vaziyette betimlendiği bir ikona da var. Yine kültür dairesinin broşüründeki bilgiye göre lahitten kimi zaman göz ve kulak hastalıklarını iyileştiren bir sıvı aktığı ileri sürülüyormuş. Zaten lahidin çevresi aynı zamanda bir adak sunumu yeri olmuş; ilginç ve ürkünç olan ne biliyor musunuz? İstekleri ifade eden minik nesnelerin arasında balmumundan biçimlendirilmiş kulaklar, böbrek, kalp gibi organ temsilleri ve çocuk figürleri de vardı. Sanırım çocuğu olmayanlar ya da çocuğu rahatsız olanlar da bu balmumu çocuklarla istekte bulunuyorlar. İnsanların çaresizlik halleri ne fena... Bu arada bu sihirli sıvıdan bir kaç damlanın denizlerdeki fırtınaları dindirdiği de rivayet ediliyormuş.

Kilisedeki ikonaların çoğu oldukça iyi durumda, bazıları yıpranmış tabii ama çoğu iyi korunmuş denilebilir. Bu kilisedeki ikonlar, bu kilisenin kendi ikonlarıymış, herhangi başka bir yerden taşınmış değiller. 

Alttaki duvar resmine ise hayran oldum. Fotoğrafı çok iyi çekememişim ama renkler öyle canlı ve yüzey o kadar iyi korunmuştu ki yüzyıllar öncesinden beri orada olduğuna inanmak güç. Kuzey Kıbrıs'da mutlaka bir hafta sonu bir iki saat ayırıp gezilmesini önerebileceğim üç önemli müze bunlar... Turist olarak gelenler, okumak ya da görev için adada bulunanlar ve halen buraları görmemiş Kuzey Kıbrıs'lı dostlar, mutlaka görün buraları. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder