Lefkoşa'dan bildiriyorum...
Kıbrıs,
başlangıçta hiç aklımızda olmayan bir yerdi. Ne yalan söyleyeyim, İzmir, Bodrum
ya da Çanakkale gibi memlekete, toprağımıza suyumuza yakın bir yerler olsun
gideceğimiz yer diyorduk. Deniz olsundu, akşamüzeri çıkan tatlı meltem olsundu,
tuz koksundu... Ama Kıbrıs oldu. Bu gerekti demek, hayat bir yere doğru akınca
bazen çok müdahale etmemeli. Kafamızda bin bir düşünceyle geldik tabii, en
önemlisi kızımız için iyi olması... İyi bir okula yazdırdık burada, gayet
memnun hayatından. Biz de öyle. Üniversitenin lojmanına yerleştik; iki oda bir
salon kutu gibi bir evcik. Arka taraf doğuya, ön taraf batıya bakıyor ve bazen
hem güneşi hem ayı görebiliyoruz gökyüzünde. Çevrede hiç yüksek bina
olmadığından tabii. Aynı sebepten, burada hayatımda hiç görmediğim kadar büyük
bir gökyüzü görüyorum. Sadece kuzeyde beşparmak dağlarını görüyoruz, onun
dışında her yer dümdüz. Buraya
gelirken, yanımızda fazla bir şey getirme şansımız olmadığı için yalnızca
gerekli şeyleri getirmeye çalıştık. Dokuz yılda evimizde neler birikmiş, hem de
her taşınmada bir sürü şeyi azalttığımız halde. Toplarken çok zorlandım. Çünkü
bir de kategorize etmem gerekiyordu, depoya kalkacaklar, verilecekler, bir
sonraki gelişte Kıbrıs'a getirilecekler gibi. Bunu yaparken, uzun zamandır
istediğimiz yaşamımızda sadeleşme yolunda atacağımız bir adım olacağını fark
ettik. Her şeyimiz vardı ve o kadar çoktu ki. Kullanmaya sıra bile gelmeyen
mutfak malzemeleri, yıllardır giymeye sıra gelmemiş giysiler, paltolar...vb.
Ciddi bir azaltma yaptık, sonuçta dolaplar tıka basa dolu olsa da hep aynı
sevdiğimiz kıyafetleri giyiyorduk. Azalttık, arındırdık... Bundan sonra da
gerçekten gerekmeyen hiçbir şeyi almamaya karar verdik. Yanımızda seçtiğimiz
giysiler, ev duygusunu oluşturacak bir kaç aksesuar ve bilgisayar-tablet türü
zorunlu gereksinimlerimiz alarak geldik. Üstelik bize verilmiş bagaj hakkını
tam doldurarak. Nasıl güzel valiz topladıysam artık meh meh :))) Buraya
geldiğimizde bize verilen lojman eşyalıydı. TV dışında her şey vardı;
mobilyalar, beyaz eşya, klima, perdeler, bunlara ek olarak birer takım tabak,
fincan, tencere, saklama kapları vb mutfak malzemeleri de alınmıştı,
paketlerini biz açtık. Evde bulunan malzemeye ek sadece ekmek bıçağı ve tahta
kaşık aldım o kadar :) Gerekmeyen hiçbir şeyi de alıp yaşamımı
kalabalıklaştırmayı düşünmüyorum. İklim
ilginç, özellikle şu sıralar bir sıcak bir serin oluyor. Ama ekim ortası ve
hala askılı elbise giyilebiliyor ve daha hiç çorap giymedim. Suyu kireçli ve
tuzlu, yemekleri bile damacana suyuyla yapıyoruz ama damacana TR'ye göre ucuz.
Gelmeden önce araştırdığımızda Kıbrıs hakkında genelde çok pahalı olduğu yorumu
yapılıyordu. Evet bazı şeyler pahalı ama bazı şeyler de çok ucuz. Ve bazı
ürünlerde bunun hiçbir mantığı olmuyor. Doğrudan İngiltere'den gelen çaylar mesela
inanılmaz çeşitli ve ucuz. Ama TR'den gelen çoğu gıda maddesi pahalı. Elma
armut gibi bildiğimiz meyveler pahalı ama muz, mango, avokado gibi tropik
meyveler çok ucuz. Dandik plastik kaplar inanılmaz pahalı ama bazı camlar
porselenler çok komik ucuzlukta. Daha tanıma ve keşfetme aşamasındayız. Bunları
mümkün olduğunca yazmak istiyorum, internette biz de gelmeden çok bakındık pek
derli toplu kaynak yoktu buradaki yaşamla ilgili. Forumlarda konuşan insanlar
vardı. Bir fikir versin en azından diye toparladıkça yazacağım. Yazıyı
bitirirken son bir bilgi ekleyeyim, sabahları erkenden, daha saat çalmadan
gayet dinç bir şekilde uyanıyoruz hepimiz, akşam da erkenden yatıyoruz. Hiç
böyle olmamıştım. Saat 10.30 ve az sonra yatacağım gözümden uyku akıyor :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder