20 Ağustos 2012 Pazartesi

Lefkoşa'dan bildiriyorum...


Kıbrıs, başlangıçta hiç aklımızda olmayan bir yerdi. Ne yalan söyleyeyim, İzmir, Bodrum ya da Çanakkale gibi memlekete, toprağımıza suyumuza yakın bir yerler olsun gideceğimiz yer diyorduk. Deniz olsundu, akşamüzeri çıkan tatlı meltem olsundu, tuz koksundu... Ama Kıbrıs oldu. Bu gerekti demek, hayat bir yere doğru akınca bazen çok müdahale etmemeli. Kafamızda bin bir düşünceyle geldik tabii, en önemlisi kızımız için iyi olması... İyi bir okula yazdırdık burada, gayet memnun hayatından. Biz de öyle. Üniversitenin lojmanına yerleştik; iki oda bir salon kutu gibi bir evcik. Arka taraf doğuya, ön taraf batıya bakıyor ve bazen hem güneşi hem ayı görebiliyoruz gökyüzünde. Çevrede hiç yüksek bina olmadığından tabii. Aynı sebepten, burada hayatımda hiç görmediğim kadar büyük bir gökyüzü görüyorum. Sadece kuzeyde beşparmak dağlarını görüyoruz, onun dışında her yer dümdüz. Buraya gelirken, yanımızda fazla bir şey getirme şansımız olmadığı için yalnızca gerekli şeyleri getirmeye çalıştık. Dokuz yılda evimizde neler birikmiş, hem de her taşınmada bir sürü şeyi azalttığımız halde. Toplarken çok zorlandım. Çünkü bir de kategorize etmem gerekiyordu, depoya kalkacaklar, verilecekler, bir sonraki gelişte Kıbrıs'a getirilecekler gibi. Bunu yaparken, uzun zamandır istediğimiz yaşamımızda sadeleşme yolunda atacağımız bir adım olacağını fark ettik. Her şeyimiz vardı ve o kadar çoktu ki. Kullanmaya sıra bile gelmeyen mutfak malzemeleri, yıllardır giymeye sıra gelmemiş giysiler, paltolar...vb. Ciddi bir azaltma yaptık, sonuçta dolaplar tıka basa dolu olsa da hep aynı sevdiğimiz kıyafetleri giyiyorduk. Azalttık, arındırdık... Bundan sonra da gerçekten gerekmeyen hiçbir şeyi almamaya karar verdik. Yanımızda seçtiğimiz giysiler, ev duygusunu oluşturacak bir kaç aksesuar ve bilgisayar-tablet türü zorunlu gereksinimlerimiz alarak geldik. Üstelik bize verilmiş bagaj hakkını tam doldurarak. Nasıl güzel valiz topladıysam artık meh meh :))) Buraya geldiğimizde bize verilen lojman eşyalıydı. TV dışında her şey vardı; mobilyalar, beyaz eşya, klima, perdeler, bunlara ek olarak birer takım tabak, fincan, tencere, saklama kapları vb mutfak malzemeleri de alınmıştı, paketlerini biz açtık. Evde bulunan malzemeye ek sadece ekmek bıçağı ve tahta kaşık aldım o kadar :) Gerekmeyen hiçbir şeyi de alıp yaşamımı kalabalıklaştırmayı düşünmüyorum. İklim ilginç, özellikle şu sıralar bir sıcak bir serin oluyor. Ama ekim ortası ve hala askılı elbise giyilebiliyor ve daha hiç çorap giymedim. Suyu kireçli ve tuzlu, yemekleri bile damacana suyuyla yapıyoruz ama damacana TR'ye göre ucuz. Gelmeden önce araştırdığımızda Kıbrıs hakkında genelde çok pahalı olduğu yorumu yapılıyordu. Evet bazı şeyler pahalı ama bazı şeyler de çok ucuz. Ve bazı ürünlerde bunun hiçbir mantığı olmuyor. Doğrudan İngiltere'den gelen çaylar mesela inanılmaz çeşitli ve ucuz. Ama TR'den gelen çoğu gıda maddesi pahalı. Elma armut gibi bildiğimiz meyveler pahalı ama muz, mango, avokado gibi tropik meyveler çok ucuz. Dandik plastik kaplar inanılmaz pahalı ama bazı camlar porselenler çok komik ucuzlukta. Daha tanıma ve keşfetme aşamasındayız. Bunları mümkün olduğunca yazmak istiyorum, internette biz de gelmeden çok bakındık pek derli toplu kaynak yoktu buradaki yaşamla ilgili. Forumlarda konuşan insanlar vardı. Bir fikir versin en azından diye toparladıkça yazacağım. Yazıyı bitirirken son bir bilgi ekleyeyim, sabahları erkenden, daha saat çalmadan gayet dinç bir şekilde uyanıyoruz hepimiz, akşam da erkenden yatıyoruz. Hiç böyle olmamıştım. Saat 10.30 ve az sonra yatacağım gözümden uyku akıyor :) 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder